ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin Afrika ülkelerini üçüncü ülke sınır dışı edilenleri kabul etmeye ikna etme çabalarına karşı muhalefet artıyor. Nijerya gibi bazı hükümetler bu planı açıkça reddederken, diğerleri Trump yetkililerini kızdırmamak için daha temkinli bir şekilde geri çeviriyor. Eswatini ve Ruanda gibi bir azınlık ise bu tür planlara dahil olmanın ticaret ve yatırım açısından taktiksel bir avantaj sağladığını düşünüyor.
Avrupa Komisyonu, göç krizine yanıtını güçlendirmek için yeni bir girişim başlatarak, mültecilerin evlerini terk etmesini engellemek amacıyla Afrika'ya milyarlarca euro harcama önerilerinde bulundu.
"Sonuç odaklı" bir yaklaşım vaat eden Komisyon'un yeni önlemleri, bu yılın başlarında AB'nin Türkiye ile yaptığı anlaşma modelini izliyor: göç akışlarını kontrol etme sözü karşılığında diğer ülkelere para teklifi. Bu kez odak noktası çoğunlukla Afrika, burada Komisyon, kamu-özel ortaklığında bir "Göç Ortaklık Çerçevesi"nin Avrupa'ya tehlikeli geçişi deneyen insanların sayısını azaltabileceğini umuyor.
Göç Ortaklık Çerçevesi kapsamında, AB, kalkınma ve yardım fonlarını göç kontrolü iş birliğine bağlamaktadır. Bu, vatandaşların geri dönüşü ve sınır yönetimi gibi konuları içermekte ve yardımları etkin bir şekilde sonuçlara bağlı hale getirmektedir.
ABD'nin yaklaşımı, diplomatik veya ekonomik avantajlar karşılığında suç mahkumiyetleri de dahil olmak üzere yasa dışı göçmenlerin Afrika ülkelerine sınır dışı edilmesine dayanıyor. Angola, Ekvator Ginesi, Güney Sudan, Liberya, Senegal, Moritanya, Gabon ve Gine Bissau dahil olmak üzere birçok ülkeyle görüşmeler yapıldı. Yanıtlar değişiklik gösteriyor: Angola böyle bir kabulün olmadığını açıkladı; Nijerya Dışişleri Bakanı fikri kamuoyunda reddetti. Ancak, bu politika kapsamında son zamanlarda Esvatini'ye yapılan sınır dışı işlemlerinde Küba, Laos, Jamaika, Vietnam ve Yemen'den gözaltına alınanlar yer aldı. Bu sınır dışı işlemleri, insan hakları konusunda büyük endişeleri de beraberinde getirdi.
Avrupa ve ABD, göçü üçüncü ülkeler aracılığıyla yönetmek için paralel dışsallaştırma stratejileri izliyor. AB yardıma bağlı diplomasiye yönelirken, Washington doğrudan sınır dışı anlaşmalarını ilerletiyor. Her iki strateji de yasal korumaları atlayarak ve Afrika devletlerini göç çukurları olarak ele aldığı için hak grupları ve gözlemcilerden sert eleştiriler aldı.
Diğer İçerikler